28 Aralık 2012

ANKA ve Uzaylı Kaplumbağanın Hikayeleri


Seana ve Ejderha Uçurtması


Anka uzay gemisi ve Uzaylı Kaplumbağa bulutlar arasında süzülürken aynı zamanda şakalaşıp gökyüzüne dolu dolu kahkahalar fırlatıyorlardı. Bu eğlenceli hallerini gören kuşlar Anka’nın etrafında uçuşuyor ve onlara coşkulu ötüşlerle eşlik ediyorlardı.

Birden yanlarında diğerlerinden farklı görünen bir kuş belirdi. Kartala benzeyen bu kuş çok büyük olduğu için diğer bütün kuşların ürküp kaçışmasına neden oldu.

Uzaylı Kaplumbağa biraz daha dikkatli bakınca kuş görünümlü bu şeyin ipin ucuna takılı bir uçurtma olduğunu farketti. Anka ile birlikte ipi takip etmeye başladılar. Bir süre sonra yemyeşil kırların ortasında onlarca çocuğun beraberce uçurtmalar uçurduğunu gördüler. Çocuklardan biri koşarak ve heyecan içinde bağırarak kendilerine doğru geliyordu. Saçları rüzgarda dalgalanarak koşan bu kişi Seana idi!

Birbirlerini ne de çok özlemişlerdi... Seana ve Uzaylı Kaplumbağa sımsıkı kucaklaştılar.

Seana göklerde süzülen rengarenk uçurtmaları göstererek “Bak Uzaylı Kaplumbağa, biz uçurtma uçuruyoruz. Ne kadar güzel değil mi?” dedi.

“Harikasınız, ne güzel uçurtmalar yapmışsınız siz böyle!” diye yanıtladı Uzaylı Kaplumbağa.

Bir anda şaşırıverdi Seana, “Ama bunları biz yapmadık ki... Herkes kendi uçurtmasını kırtasiyeden veya oyuncakçıdan satın aldı.”

Uzaylı Kaplumbağanın yüzündeki gülümseme kocaman bir gülücüğe dönüştü: “Bir fikrim var Seana, hadi sizlerle birlikte uçurtmalar yapalım.”

“Ama ben hiç uçurtma yapmadım ki...” dedi, sesi umutsuzca çıkmıştı.

Üzülüp telaşlanmaya başlayan Seana’ya karşılık Uzaylı Kaplumbağa daha heyecanlı bir gülümseme ile bakıyordu dostunun gözlerine...

“Daha önce yapmış olman gerekmiyor, hayal etmen yeter Seana’cım. Hayal edebildiğin herşeyi başarabilirsin!”

Dostunun bu söylemi karşısında Seana çok sevindi ve coşkuyla bağırdı: “Haydi o zaman, yapalım!”

Bütün çocuklar toplandılar, Uzaylı Kaplumbağa Anka’dan çıkardığı uçurtma çıtaları ile rengarenk kağıtları ve ipleri çocuklara dağıttı. Önce renkli kağıdın uçurtma çıtası üzerine nasıl kaplanacağını anlattı. Sonra kuyruğu uçurtmanın arkasına takmanın denge için ne kadar önemli olduğunu uzun uzun ve detaylı detaylı açıkladı. En sonunda da iplerin uçurtmanın hangi noktalarına bağlanmasının uygun olacağını gösterdi.

Sonra da “Haydi çocuklar, şimdi uçurtmalarınızı hayal edin! Kim ne hayal ederse onu yapıyoruz!” diye haykırdı. Çocuklar zıplayıp sevinç çığlıkları attılar. Küçük bir kız çocuğu Uzaylı Kaplumbağanın yanına geldi ve uğurböceği şeklinde uçurtma yapmak istediğini söyledi. Birlikte kıpkırmızı renkli kağıttan kocaman bir gövde kestiler. Siyah ve büyük benekleri uğur böceğinin üzerine birbir yapıştırdılar. Önüne iki minik anten takıp bir de kuyruğu yapıştırınca çok sevimli bir uğur böceği ortaya çıktı. Küçük kız çok heyecanlandı, uçurtmaya ipleri de bağladıktan sonra ipinden tutarak hızla koşmaya başladı. Uğur böceği uçurtması, yüzünde sevimli gülümseme ile göklerde özgürce dolaşmaya başladı.

Diğer çocuklar da Uzaylı Kaplumbağa’nın yardımıyla uçurtmalar yaptılar. Uğurböceğinin yanısıra, uçak, martı, kaz, köpekbalığı, denizanası, araba, kelebek, gemi şeklinde çeşit çeşit ve rengarenk uçurtmalar yapmayı öğrendiler. Uçurtmasını tamamlayan her çocuk arkadaşları gibi çılgınca koşmaya başlıyor ve aynı zamanda uçurtması da gökyüzündeki renk cümbüşüne katılıyordu.

Sıra Seana’ya geldiğinde, Uzaylı Kaplumbağa nasıl bir uçurtma hayal ettiğini ona da sordu. Seana “Ejderha uçurtması!” deyince her ikisi de çok heyecanlandılar. Öncelikle iri başına göre minicik dişleri olan yeşil bir ejderha yapıp bunu çıtanın üzerine gerdiler. Seana tırtıklı kuyruğu yapmak için kağıdı makasla keserken iyice sabırsızlanmaya başlamıştı. Kuyruğunu takıp ipi de bağlayarak uçurtmayı tamamladılar. Seana sevinçle “Yaşasın! Hayal ettiğim ejderhayı birlikte yaptığımız için çok mutluyum! Çok teşekkür ederim.” Deyip kaplumbağanın boynuna sarıldı. Bir yandan da elindeki uçurtmayı heyecanla sallıyordu.

İşte tam o anda uçurtma elinden kaçıverdi ve ejderha uçurtması büyük bir hızla uçup bulutların arasında kayboluverdi. Seana çılgınca ağlamaya başladı, o kadar emek verdiği uçurtma bir anda parmaklarının arasından kayıp gidivermişti.

Uzaylı Kaplumbağa çevik bir hareketle Anka uzay gemisine bindi ve uçurtmaya doğru uçtu. Rüzgar olduğu için hızla sürüklenen uçurtmanın peşinden gitmek oldukça uzun zaman aldı. Uzaylı Kaplumbağa Seana’nın hala ağladığını düşünüp üzüldü. Bu düşüncenin etkisiyle Anka’nın hızını artırınca, ejderha uçurtmasını yakalamayı da başardılar.

Uçurtmayı yakalayıp Seana’nın olduğu yere geri döndüklerinde onu, kalan malzemelerden yeni bir ejderha uçurtması yaparken buldular. Uçurtmayı çabucak tamamlayıp Uzaylı Kaplumbağaya uzattı.

Uzaylı Kaplumbağa şaşkınlıkla Seana’ya baktı, çok teşekkür etti. Seana ”Anka’ya ve sana güvenim sonsuz Uzaylı Kaplumbağacım. Sizi uçurtmaya doğru uçarken gördüğümde, ejderhayı bana getireceğinize çok emindim. Hemen ağlamaktan vazgeçtim ve ben de size bir sürpriz hazırlayarak teşekkür etmek istedim!”
Seana ve Uzaylı Kaplumbağa Anka’ya bindiler. Ejderhalarını önce göklere, sonra da yıldızlara doğru  uçururken kahkahaları güneşi bile gülümsetiyordu.

13 Aralık 2012

Anka ve Seana'nın Maceraları

ANKA uzay gemisi yıldızlar arasında dolaşıyordu. Bir yıldızdan bir başkasına uçarken kanatlarından uçuşan rengarek ışıklar yıldızları gıdıklıyor ve gülümsetiyordu.

ANKA uzay gemisi aynı zamanda Uzaylı Kamplumbağa’nın eviydi. Uzaylı Kamlumbağa uçmayı ve parıldayan yıldızları çok severdi.
Bir zaman Uzaylı Kaplumbağa Dünya’nın yanından geçiyordu. Yıldızlar gibi parıldamadığı halde Dünya çok güzel ve sevimli görünüyordu.
Kendi bir yıldız olmadığı halde bu kadar sevgi dolu görünen Dünya’yı merak eden Uzaylı Kaplumbağa Dünya’ya gitmeye karar verdi. Anka’dan Dünya’ya gitmelerini rica etti. Böylece Anka uzay gemisi rotasını Dünya’nın göklerine çevirdi.
ANKA uzay gemisi yıldız gibi kayarak yeryüzüne indi. İndiği yer minik Seana’nın evinin balkonuydu.
Seana Anka’yı görünce çok heyecanlandı, hiç böyle sevimli ve güzel birşey görmemişti. Uzaylı kaplumbağa içinden çıktı ve kocaman gülümseyerek Seana’ya baktı, “Dünya’da ne güzel çocuklar var, demek güzelliği ondan...” diye düşündü.
“Merhaba sevimli arkadaşım”
“Merhaba” dedi Seana, “Bugün benim doğumgünüm, doğumgünümü birlikte kutlayabilir miyiz?”
“Evet, elbette doğum gününü birlikte kutlarsak çok sevinirim.” Diye yanıtladı uzaylı kaplumbağa.
“Keşke benim doğum günüme yunus balığı, dinazor ve ejderha da katılabilseydi...”
Çok şaşırdı Uzaylı Kaplumbağa “İstersen uzay gemisiyle gidip onları getirebiliriz!”
Bu fikre çok sevinen Seana ve Uzaylı Kaplumbağa birlikte uzay gemisine bindiler.
Anka onları koca okyanusun ortasına indirdi. Uzaylı kaplumbağa ile Seana geminin üzerine çıktılar ve etrafı seyredaldılar. Okyanus öyle büyük, öyle derin görünüyordu ki içleri huzur doldu.
Tam etrafta hiçkimsenin olmadığını düşünüyorlardı ki, bir yunus üzerinde minik bebek yunusla zıplaya zıplaya onlara doğru yaklaştı.
Yunuslara “Merhaba” dediler.
“Merhaba” diye yanıtlayan anne yunus balığı bir taraftan yükselip suyun üstünde atlamaya ve bebeğini eğlendirmeye devam ediyordu.
Seana “Bugün benim doğum günüm, bizimle birlikte kutlamak ister misiniz?” diye sordu.
Hep bir ağızdan “Elbette!”diye bağırdılar.
Yunuslar içinde kocaman renkli bir akvaryum olan Anka’nın içine girdiler. Anne yunus bebeği ile oynamaya devam ederken Uzaylı Kaplumbağa ve Seana Anka’nın birbirlerine bakıp kucaklaştılar ve Anka’dan dinazorlar çağına gitmesini istediler.
Dinazor Çağı’nda kah uzun boylu, kah kısacık boylu, kah uçan kah koşan, kah yemek yiyen kah oynayan birçok dinazor vardı.
Dinazorlardan biri ile arkadaş oldular. Birlikte koştular, oyunlar oynadılar, ona ellerinden ot yedirdiler. Hem Seana ve hem de Uzaylı Kaplumbağa onu çok sevdi. Bu sırada ağacın arkasında saklanıp onları hayranlıkla seyreden minik ejderhayı farketmediler.
Seana “Bugün benim doğum günüm, bizimle birlikte kutlamak ister misin?” diye sordu.
Dinazor coşkuyla “Elbette!”diye haykırdı.

Dinazor ülkesinden ayrılmak üzere iken bir ağacın arkasına saklanmış minik ejderha peşlerinden koşup onlara yetişti, “Hey çocuklar, ben de sizinle gelip doğum günü kutlamasına katılabilir miyim? Ben de sizinle oynamak istiyorum.”
Uzaylı kaplumbağa, Seana, dinazor, yunuslar hep birlikte ve sevinçle “Elbette!” diye bağırdılar.
Birlikte çok büyük bir pasta hazırladılar. Seana yumurtaları kırdı, yunuslar şekeri, unu, sütü ve diğer tüm malzemeleri kattı, uzaylı kaplumbağa malzemeleri çırptı, ejderha ağzından çıkan kocaman bir alevle pastayı pişirdi. Dinazor ise pastaya mumları dizdi.
İşte pasta hazırdı!
Ejderha ağzından çıkan minik alevlerle bu defa pastanın mumlarını yakıverdi.
Sonra hep beraber şarkı söyleyip bağırmaya başladılar: “İyi ki doğdun Seana! İyi doğdun Seana! İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki doğdun Seana!” ve şarkı bitince el çırpmaya yerlerinde hoplamaya ve dans etmeye başladılar.
Seana çok mutluydu, “İyi ki varsınız dostlarım, siz dostlarım doğum günümün en değerli hediyelerisiniz!” dedi ve dostlarıyla kucaklaştı.
Uzaylı kaplumbağa bir sürprizleri daha olduğunu söyleyerek Anka’dan yıldızlara uçmasını rica etti. Anka uzay gemisi yıldızlar arasında gezerken Seana, ejderha, dinazor ve yunuslar yıldızların ve kozmosun güzelliğini seyredaldılar.
Ertesi sabah Seana sıcacık yatağında uyandı ve “teşekkür ederim uzaylı kaplumbağa, teşekkür ederim Anka, teşekkür ederim dostlarım, bana harika bir doğum günü yaşattınız! İyi ki vardınız!” diyerek gülümsedi.
Soul doesn't need to speak load...
Soul speaks only to the heart...
That's why we can hear him only from our heart...

Listen to your soul from your heart,
for that it's enough to become silent...
Could you be in peace... in every situation...
Could you be in peace always... like a tree...

28 Kasım 2012

Tohum Tohum Hayaller



“Gökyüzünden yumuşakça süzülen parıltılı su damlası, okyanusa nasıl büyük susuzlukla, sevinç ve coşkuyla dalar…

İşte sen düştüğün zaman rahmime bebeğim, o büyülü coşkuyu birlikte yaşadık: KUCAKLAŞTIK.”

Uykuya yeni dalmış bebeğini koynunda sıkıca tutarken bu olağanüstü kırılgan varlığı korumak için olabildiğince temkinliydi. Nasıl da huzurlu uyuyordu. Sanki bir an önce uyuyamadığı için çırpınan o değilmiş gibi derin dalmıştı. Göz kapakları bile bu masum, minik bebeği ürpertmekten çekinircesine çok nazikçe örtüyordu gözlerini.

Minik oğlunu alnından sessizce öpüp yatağına yatırırken kollarının titrediğini fark etti. Tam yedi gündür neredeyse hiç uyuyamıyordu. Uykusuzluğun iyice ağırlaştırdığı yorgunluğu her tarafını sarıp sarmalamıştı. Odasına gidip yatağına bıraktı kendini. Halsiz bedeninin yalvarışlarına aldırmadı, uyumak istemiyordu, aynı oğlu gibi. Bebeğiyle geçirdiği bu ilk günlerin her birini dolu dolu yaşamak istiyordu. Şimdiki gibi boş bulduğu tüm zamanlarda, oğluyla birbirlerine kavuştuğu anları düşünüyordu. Daha önce gözden kaçırdığı detayları anımsayınca coşuyor ve her bir anıyı tozlanmasından korkarak temizleyip ortaya çıkarınca içini huzur kaplıyordu. İşte böylece dinleniyordu Sevgi. Gözlerini kapadı yine ve yedi gün önce oğlunu ilk defa kucağına aldığı zamanı hatırladı.

“Hoş geldin Dünyaya, hoş geldin oğlum! Buyur iç yavrum, ömür boyu sana şifa verip seni korusun bu süt! Buyur yavrum!”

Oğlunu ilk kucakladığı anda bu sözler dökülüvermişti gönlünden. Doğumun saatler boyunca biriktirdiği yorgunluk, oğlunu kucağına aldığı anda saygıyla bir köşeye çekilmiş ve yerini sevince bırakmıştı. Son beş saat içinde tüm yaşadıkları öyle yoğundu ki, bedenini on kat ağırlaşmış hissediyordu. Ama buna kim aldırırdı! Yorgunluktan yarı baygın olduğu o ilk anda belki içgüdüsel olarak sadece ve sadece bebeğini emzirmeyi düşünmüştü. Emerken sürekli onu seyretmiş, yumuşacık saçlarını ve başını çok yavaşça sevip okşamıştı.

İşte o ilk günden beri her ne zaman bebeğini emzirse “Buyur yavrum!” diye sunuyordu sütü Sevgi. O sütün şifa gücünün, bebeğinin emerken yaşadığı huzurun derinliğinin, emzirmenin kendinde yarattığı olağanüstü değişimlerin çok net farkındaydı. Emzirirken kapı aralığından kısacık bir süre dahi olsa onu fark edenler, bebeğine bakarken onunla bütünleşmiş gibi görünen annenin bu halinin sebebini merak ederdi. Özellikle annesi, “Bebeğini doyurmak elbette çok güzel ama bu garip hallerinin sebebi nedir, neden yanımızda emzirmek yerine odana kapanıyorsun ki kızım?” gibi sorularla ona takılırdı. Sevgi annesinin merakını her defasında bilerek yanıtsız bırakırdı.

Bir gün çok sevdiği çocukluk arkadaşı Nurgül, Sevgi’ye yardım edip yorgunluğunu bir nebze de olsa azaltmak istedi. Sevgi’nin yanında kalıp herhangi bir minik ihtiyacı bile karşılasa, onu rahatlatacağını düşündü. Böylece o günü birlikte geçirdiler.

Aynı gün Sevgi’nin emzirirken girdiği bir tür trans hali, Nurgül’ün de dikkatini çekti. Sevgi kucağındaki bebeğini emzirirken bir anda çok uzak diyara gitmiş gibi dalıyordu. Yüzünde beliren huzurlu gülümseme onu gören herhangi birinin bile doğrudan kalbine ulaşıyordu. Nurgül bu manzaranın karşısında kendi kalbinde uyanan sevimli ısıyı fark etti ve arkadaşıyla konuşmak için uygun bir zamanı bekledi.

Şimdi evde kimse yoktu, bebek uyumuştu ve salonda baş başa kalmışlardı. Nurgül’ün demleyiverdiği çayın keyfi ellerini sıcacık sarıyordu.

“İyi ki geldin Nurgülcüğüm, seni çok özlemişim. Seninle çok ilgilenemiyorum ama evde olduğunu ve seni her an görebileceğimi bilmek bana çok iyi geldi. Teşekkür ederim güzel dostum.” dedi Sevgi gülümseyerek.

Nurgül’ün yüzünde çiçekler açtı: “İşe yaradığımı bilmek güzel!” diye yanıtladı her zamanki muzip tavrıyla. Sevgi ile çok farklı olduklarını ama birbirlerini çok iyi dengelediklerini ve Sevgisiz yapamayacağını düşünürdü Nurgül. Duygunun ve aklın birbirine ihtiyaç duyması, birbirini dengelemesi gibi bir şeydi bu ona göre.

Heyecanla, odanın aralık kalmış kapısından tesadüfen gördüğü sahneye getirdi konuyu, “Sevgiciğim, bebeğini emzirirken gördüm seni. Nasıl desem, çok etkilendim. Öyle bir hava vardı ki etrafınızda ve sen öyle güzel bir haldeydin ki! Neler yaşıyorsun o anda çok merak ediyorum?”. Nurgül evli değildi, yaşamında uzun süredir bir sevgili de yoktu. Kendine böyle uzak bir konuyu neden bu kadar çok merak ettiğine şaşırıyordu aslında. Ama Sevgi şaşırmadı. Oturduğu yerden kalktı, arkadaşının yanına gitti ve eliyle onu ayağa davet etti. Sonra Nurgül’ü kucakladı ve kucaklaştılar, uzun uzun, sımsıkı kucaklaştılar. Özellikle Nurgül kucaklamayı özlediğini fark etti.

Teşekkür etti Sevgi, yeniden yerlerine oturdular. Nurgül’ün heyecanı artmıştı. Sevgi’nin ne anlatmaya çalıştığını düşünürken, dökülecek kelimeleri meraklı ve dikkatli bakışlarla beklemeye başladı.

“Nurgülcüğüm, işte bebeğimi her emzirişimde öncelikle kucaklaşmanın bu doyumsuz tadına varıyorum. Yemişini kucaklayan yaprak gibi, çekirdeğini sımsıkı saran meyve gibi, kökleri kucaklayan toprak gibi adanırcasına kucaklaşıyorum. Bir olduğumuzu hissediyorum o anda. Sonra her defasında bir başka hayal beliriyor tam gözlerimin önünde: kimi zaman oğlumla kozmosta renk renk kanatlarıyla uçuşan iki kelebek oluyoruz, kimi zaman dans ediyoruz, kimi zaman da yok olduğumu hissediyorum.”

“Yok olmak mı, nasıl yani?”

“Sanki tüm anneler birmiş gibi hissediyorum ve ben yok oluyorum. Sadece tüm annelerin birliğinin gücü ve kutsallığı ile oluşan tek bir Anne kalıyor. Sanki her doğum yapan kadına “Anne” demek tesadüf değil gibi, çünkü hepimiz zaten Bir’mişiz gibi hissediyorum bazen. İşte bana anneliğin kutsallığını yaşatan o Anne’yi, başka değişle tüm anneleri hissediyorum. Dünyanın dört bir yanında, ne kadar zor koşulda olursa olsun bebeğini kucaklayan tüm annelerin sevgisini yaşıyorum. Bunun ne büyük bir coşku olduğunu ifade etmek çok güç!”

“Gerçekten güzel ama bir o kadar ilginç Sevgiciğim. Özellikle bunların kendiliğinden olması ilginç! Çünkü çok anne tanıdım, ama her birinin böyle anlar yaşadığından emin değilim. Bu hisler kendiliğinden olmayabilir mi? Acaba sen bir şeyler yapıyor olabilir misin? Yanlış anlama ama belki hayaldir bunların hepsi!”

Yüzündeki kocaman gülümsemeyle anlatıyordu Sevgi: “Evet olabilir, hepsi hayal olabilir. Fakat bu olasılık o yaşantıların değerini azaltmıyor ki! Hayal deyince aklımıza gerçek olmayan şey geliyor ama hayallerin hiçbir zaman, hiçbir şekilde gerçek olmayacağını kim ispatlayabilir? Ya da hayaller gerçekleşmese bile bu onların güzelliğini azaltmıyor. Hayallerimiz hayatımızı taze kır çiçeklerinin bin bir rengi ve kokusuyla süslüyor.”

“Ne güzel bakıyorsun, ne hoş düşünüyorsun canım dostum. İyi ki seni tanımışım. Yoksa bu kadar farklı açıdan bakmak aklıma nasıl gelirdi” ve yine kendi üslubuyla gülümseyip cümlesini tamamladı “eğer bu deli arkadaşım olmasaydı?”

“Aslında,” diyor Sevgi dalgın gözlerle bakarken, “belki de bu hallerime sebep olan sadece sevmektir. Bebeğimi sevmek, emzirmeyi sevmek, onunla kucaklaşmayı sevmek, kendimi onun yerine koyup dünyaya onun gözlerinden bakmayı sevmek!” Bunu duyunca Nurgül’ün gözleri doluyor, bu benim deli kızım bu kadar sevme ilhamını nereden ve nasıl buluyor, diye düşünüyor hayranlıkla.

“Bazen emzirirken farklı konuları düşünmeye dalmış olabiliyorum. Fakat kucağımdaki o minik yavruya doğru bedenimde öyle derin ve coşkulu bir akış oluyor ki! Tüm hücrelerimin bebeğim için sevinçle ve hep birlikte çalıştığını hissediyorum. Öyle bir çalışma ki, bütün bedenimi arındırıp iyileştiriyor. Bu sadece bir his de değil, bedenimin iyileştiğini canlı canlı yaşıyorum. Bazı bilimsel dergilerde, emzirmenin bebeğe de, anneye de ne çok faydası olduğunu okuyunca hiç şaşırmıyorum. Çünkü bence henüz keşfedilmemiş daha birçok faydası da var.”

Nurgül, şefkatle arkadaşının gözlerinin parıltılı ışığına baktı: “Sevgiciğim, bence sen bunları yazmalısın. Tüm anneler kendi doğalarındaki bu güzelliği daha derin yaşamalı. Belki senin yaşadıkların onlara ilham verir ve bebeklerini emzirmenin düşündüklerinden de muhteşem olduğunu unutmamalarına yardımcı olur. Kimi anneler vücutlarının deformasyonundan korkup bebeklerini emzirmek istemiyor. Ama bir annenin içini asıl deforme edenin bebeğini emzirmeme olduğunun farkına varmıyorlar. Ciddi bir sorun veya engel olmadıkça tüm annelerin bebeklerini emzirmesi ne güzel olurdu! Bu yaşantı bebeğin de, annenin de tüm yaşamına silinmez güzellikler katıyor olmalı. Keşke bunu herkes fark etse! Sanki seni dinlerken anneliğin insanın kendi öz güzelliklerini yaşaması için büyük bir fırsat olduğunu fark ettim.”

Arkadaşının sözlerini başıyla onaylayıp ekledi Sevgi: “Evet annelik kendi güzelliklerini yaşamak için muhteşem bir fırsat. Ama içimizdeki güzelliklere açılan o kapı sadece annelere, emziren kadınlara açık değil. Herkes, her zaman kendi yaşamını içindeki güzel hayallerle süsleyebilir. Hayallerimiz daha yaratıcı çözümlerin de tohumudur. Herkes sadece bir hayalini dışarı vursa belki yaşam, yaşamlar ve Dünya bile yeşerebilir.”

Ve Nurgül’ün aklında ardı ardına fikirler çakıyor:

“Hayaller olmasa nasıl yaratıcı olabiliriz? Hayal ettiğimiz bir şey yoksa neyi yaratabiliriz?”

“Yaşamımızı güzel ve temiz hayal etmesek, hayalini bile kuramadığımız bir şeyi nasıl gerçekleştirebiliriz?”

“Her zaman daha iyi, daha güzel hayallerimiz olmasa, daha yaşanası bir Dünya nasıl yaratılabilir?”



Sevgi o günün gecesinin sakin karanlığında bebeğini emzirirken, tüm annelerin ve bebeklerin Bir olup bütünleştiğini, hepsinin tek bir Kelebeğe dönüştüklerini görüyor. Siyah çikolata gibi, beyaz kaymak gibi, sarı limonata gibi renk renk çocuklar, anneler hepsi ama hepsi bir arada, hepsi Bir oluyor, hepsi Bir Kozmik Kelebeğe dönüşüyor! Sevinçle gezinen bu Kozmik Kelebek gönlü gibi kocaman olan kanatlarıyla tüm insanlığı, tüm Dünyayı kucaklıyor. Sevgisi rengarenk bir gökkuşağı gibi Dünyadan taşıp Kozmosa uzanıyor. Gökkuşağının renkleri Sevgi’nin kalbini ısıtıyor.

26 Kasım 2012

Kelebek Kelebek Mutluluk Oyunu



Bu bir çeşit “Günaydın” oyunu!

Her yeni günün bebekten farksız tazeliğini hatırlama ve hatırlama oyunu!

Bebeklerimizin, çocuklarımızın gözlerini açması ile evimizin TAM İÇİNE doğan güneşi farketme oyunu!

Yürekten bakmayı bilen, doğrudan yüreğe bakan çocuklarımıza eşlik oyunu!

Sabah oyunu :)

Kocaman bir gülümseme ile karşılıklı “Günaydıııın!” diye sesleniyoruz. Ses tonunuz farklı günlerde farklı olabilir. Kısık sesle oynamak da haykırmak gibi oyuna eğlence katar.

“Günaydın” diye seslenmeye devam ederken üzerimize uçuşan kelebekler olduğunu hayal ediyoruz. Ellerimizle, parmaklarımızı kelebekler gibi sallıyoruz. Hem kendi üzerimizde, hem çocuğumuzun üzerinde bu rengarenk kelebeklerin uçuştuğunu hayal ettiğimizi çocuğumuza da söylüyoruz.

Gülümseyenlerin etrafında yaşayamayan mikropların ise etrafta kaçıştığını yine el kol hareketleriyle çocuğumuza söylüyoruz.

Oyun kucaklaşma ve kahkahalarla bitiyor.

“Günaydııııınnnn!!!”

“Bak bak rengarenk birçok kelebek sana doğru uçuyor :) sabah ne kadar kocaman gulumsersen o kadar cok mutluluk kelebegi sana konuyor :)”

“Aaaaa mikroplar da kaçışıyor!”

Her yeni günün kıymetli bir hediye olduğunu düşünerek yaşayabilmemiz ve bunu çocuklarımıza mutlulukla, yaşatarak öğretebilmemiz dileğiyle...

10 Kasım 2012

ahmet umut'tan...

Mustafa Kemal özgürlük demek
Ne güzel şarkıdır dudaklarda
Yine başımızda nöbette yine
Kim demiş bizden uzaklarda...

31 Ekim 2012

Geçmiş Olsun Dünya...

Sonsuzda yıldız olsam
Dünyaya uzaktan baksam
Bütünü görsem
Geceden sabaha
Göz kırpsam...
Zor gününde dünyaya
Bir damla ışık olsam.


savaşlar, kasırgalar, seller geçmiş gitmiş olsun dünyadan... Ekim 2012

Drop of Light


I would like to be a star in the eternity
To look at at the world from a distance
To the entire planet
To blink from night to the morning...
And in each trouble day
I would like to bring even a drop of light
To the world...

25 Eylül 2012

Alive Poems


Each poem is like a grain.
just need to be seed, 
to feel ground and water...

Poems are already ready to live.
Poems are alive.

22 Eylül 2012

Sina'ma Ninniler

Yolun acik olsun bebegim
Sansin bol olsun sevdicegim
Guzelliksin dunyada
Sevginin kendisin parliyorsun her yanda...

21 Eylül 2012

Görkemli bir ruhun
Bir minik bedene sığışması
Yaratmasın hayal kırıklıgi sakın
Bu onun engin gönüllüğündendir.

Heybetli ağaç muhtaçtır ufacık tohumuna...

Gözyaşı Olmadan...


insan

bir damla gözyaşı olmadan

ağlayabilir mi?

sade yanan gözler

hali anlatabilir mi?

12 Eylül 2012

Sessiz sözler...

Tereddüt ettiğinde

Hayırlısı ne diye

Kaldır başını göklere

En doğru yanıt

Uzanır sonsuzdan

Yüreğine sessizce...

11 Eylül 2012

Aşka Dönüştü Kadın

Bir efsane fısıldıyordu deniz

Koyu laciverde uzanıyordu saçlar

Yakamoz yakamoz çiçekleniyordu.


Bir efsane fısıldıyordu yakamozlar

Kararmış sahne açıyordu perde

Notalar yanıp yanıp sönüyordu.


Tanıklık etmişti olana bir kadın

Yakamoz kokulu saçlarıyla

Aşka dönüştü o gece.

Palamutbükü - Datça, Eylül 2012



19 Temmuz 2012

...

duygum...


kah çiçek açışında durgun

kah yürek ağırlığınca coşkun

kollamak gerek seni

hor bakıştan...

yoksa

duyulmaz sesin

benim.

4 Temmuz 2012

İyi ki AŞK Var


İki nokta arasında
Salınıyor insanoğlu usulca
Tik tak...
Tanımsız iki nokta arasında
Salınıyor hayat
Tik tak...
Neyse ki yüreklerimiz
Tanıyor bu ritmi
Tik tak...
Dans ediyor ve
Yaşıyoruz karanlıkta
Aşkla...


18 Haziran 2012

Yeşil Vadi


insan vadi ise
dostları şelalerdir...
uzaklardan gelir
ve sular yüreğini
besler yeşertir...

Çağla Kalbim


Şelalenin pınarı gibi kalbim
Gürül gürül çağlar
Damla damla sızar
Damarlarımdan yaşama...
Öylece otursam da
Kıyısında usulca
O doldurur zamanı
Taşar hayalleri gönlümden...

15 Haziran 2012

İsviçre - Alpler


3,5 yaşındaki oğlumuzla İsviçre'de dağlık bölgede yaşadığımız deneyimleri çok da özelleştirmemeye çalışarak bilgi amaçlı paylaşmak istiyorum. Gitmeden önce hele de çocukla böyle bir deneyimi yaşamış kişilerin bilgi ve tecrübelerine çok ihtiyacım olmuştu.

İşte İsviçre’de Alplerde, özellikle de çocukla gezmek isteyen arkadaşlara hayrı olması dileğiyle bazı notlar...


Genel Bilgiler 1 – Hangi Bölgeye, Nasıl Gidilebilir

1. İsviçre’nin dağlık orta bölgesinde dolaşmak için gidilecek bölge adı: Berner (veya Bernese) – Oberland (Highland). Alplerin kalbinde dolaşılacak yerler ise Jungfrau bölgesinde. (Mürren, Lauterbrunnen, Wengen ve Grindelwald Jungfrau bölgesinde bulunuyor.)

2. Berner – Oberland bölgesinin merkezinde interlaken var. İsmi göller arasında anlamına geliyor; sözkonusu göller Brienz ve Thun gölleri.

3. Lauterbrunnen, interlaken’a yakın minik bir kasaba ve Jungfrau’nun merkezinde bulunuyor.

Tüm harita Bernes Oberland’e ait; kutucukla işaretli yer ise Jungfrau:

4. Gezilecek yerler interlaken’dan ve/veya lauterbrunnen’den hep geçiyor.

5. Easy jet ile basel’e uçulabiliyor. Aylar önceden aldığımız bilet sayesinde 100'er tl'ye uçtuk. Basel havalimanından çıkışta otobüs durağı var; 50 numaralı otobüs doğrudan Basel’de merkez tren istasyonuna götürüyor. Otobüs 10-15 dk’da bir geçiyor. Tren değiştirecekseniz bile, doğrudan gideceğiniz noktaya bilet almanız uygun oluyor. Biz interlaken’da tren değiştirip lauterbrunnen’e geçtik.

6. Dönüşte havalimanına gitmek de aynı şekilde kolay oldu. Interlaken’da Basel trenine bindik; tren istasyonunun hemen çıkışında yine 10-15 dk’da bir kalkan 50 no’lu havalimanı otobüsüyle havalimanına geçiverdik. Tren istasyonu ile havalimanı arası 20-25 dk. idi.

7. Bu sitede moderatör Annika’nın her türlü soruya çok özenerek yanıtlar verdiğini farkettim: http://www.myswissalps.com/en/forum/topic296-swiss-cardberner-oberland-pass--general-advice.aspx

Genel Bilgiler 2 ve Pass Seçimi

8. Sonuçta dağ bölgesine çıkıldığı için yağmur olasılığı her ay var. Çok yürünecekse iyi bir trek ayakkabısı ve yağmurluk/rüzgarlık şart. Yüksek bölgelere çıkılmak isteniyorsa hırka ve içeçek su ile meyve, sandviç alınması unutulmamalı.

9. Gezilere gidilecek olan günün sabahı veya bir önceki akşam ertesi günkü rota ve ulaşım araçlarının saatlerini gözden geçirip az/çok plan yapmakta fayda var. Rotadaki araç saatleri için alınan pass ile verilen kitapçık yeterli oluyor.

10. Gezilecek rotaların belirlenmesi ve buna uygun pass seçimi en zor analiz konularından biri  Zira ulaşım en pahalı kalemlerden biri...

İsviçrede tüm ülkeyi kapsayan veya bölgelere özgü kartlar var. Tüm isviçreyi kapsayan kartlar gideceğiniz bölgedeki her ulaşım aracında geçerli olmayabiliyor veya belirli bir indirim sağlıyor. Bölge kartları ise havalimanından gittiğiniz bölgeye ulaşım için yetersiz kalabiliyor. Örneğin biz basel’e uçtuk ve basel bernese – oberland bölgesinde değil.

Sonuçta biz bernese oberland bölge kartı almaya ve uçak ile lauterbrunnen arasındaki ulaşımı ise bilet alıp ödemeye karar verdik.

Biz bernese – oberland regional pass - 15 günlük seçtik, çünkü:

• Swiss pass card veya half pass card alsak gittiğimiz bölgede bütünüyle geçerli değildi, indirim sağlayacağı noktaları, rotaları ise tespit edemedik. Hem bu kartların kendi zaten pahalı olduğundan hem de tüm ulaşımlar pahalı olduğundan kartların sağlayacağı indirimlerin yetersiz olacağını düşündük.

Yalnız şu nokta dikkat çekici: havalimanı ve lauterbrunnen transfer ücreti toplam gidiş dönüş 250 frank kadar tuttu. Half pass (Swiss Half Fare Card) olsa idi bu transfer ücretleri yarı fiyat olurdu bunu değerlendirmeli.

• 7 günlük bölge kartı alında 3 gün free, 4 gün yarı fiyat olacaktı. Ulaşımların pahalı olduğunu farkettiğimizden 15 günlük kart aldık, böylece 5 gün free oldu.

• Jungfrau bölgesine özel 6 gün free jungfraubahn pass da var; bunu jungfraubahn seçmedik çünkü göl turlarını ve meiringen’i kapsamıyordu. Yağmur da çokça yağabildiği için bu çok kısıtlı alanın bize yetmeyeceğini düşündük.

• Kısaca ne yapılsa da en büyük harcama ulaşım olmakta ya da bizim için öyle oldu...

Kalınacak yer önerisi:

1. Lauterbrunnen’de: http://www.camping-jungfrau.ch/

• Lauterbrunnen ‘de tren istasyonuna 15-20 dk. yürüme mesafesinde bulunuyor. (Kamp yerinden tren istasyonuna yürürken bir su değirmeni heykeli üzerini mesken tutmuş örümceğe Sinoska sayesinde hergün selam verdik, ismi de ‘örümcek luther’ oldu:). Lauterbrunnen’den interlaken’e tren ile çok kısa sürüyor.

• Kamp yeri 70’ten çok şelalenin bulunduğu lauterbrunnen vadisinde, Goethe’ye ilhamlar verdiği söylenen Staubbach şelalesine yakın yerde bulunuyor.

• Lonely planet’te de övülen bir kamp yeri olduğunu farkedince sevindik.

• Kampta çadırda, bungalow veya mobile-home’da kalınabiliyor. Bizim kaldığımız mobile home toplam 6 kişilikti: Ranzalı minik bir oda, çift kişilik yataklı daha büyük bir oda, banyo ve açık mutfaklı saloncuk  Mutfakta buzdolabı, ocak (fırın yoktu), her türlü mutfak gereci bulunuyordu. (Yücelovski’nin tuna soslu makarnası dahil tüm makarna çeşitlerini tattık :)

Banyoda havlu yoktu, normalde vermiyorlarmış ama rica edince verdiler.

• Mobile-home’a haftalık toplam oda ücreti veriliyor. İçinde kaç kişinin kaldığı ücreti değiştirmiyor. Araştırmalarıma göre en uygun yerlerden biriydi. Sitede güncel fiyatları görmek mümkün. Sitedeki e-mail adresinden erişilebiliyor, her türlü soruya yanıt verebiliyorlar.

• Kamp temiz, kamp yönetimi yardımseverdi. Haziran’ın ilk haftasında çok kalabalık değildi ama ikinci haftası itibariyle alp gezginleri gelmeye başladı 

2. Lauterbrunnen’de veya interlaken’da kalınacak kamp yerleri, hostel, oteller var. Bütçeye göre karar vermeli. Interlaken’de “riverlodge” kamp yeri brienz gölünün hemen kıyısında, o da dikkatimi çeken kamp yerlerinden biri olmuştu.

3. Grindelwald’de kalacak yer araştırmamıştım ama orada da geniş bir çarşı var. Trekking için acil ihtiyaçlar buradan da alınabilir.

4. Vadide değil de dağların birinin tepesinde kalmak isteyenler için Mürren’in araştırılmasını öneririm.


Bazı Rotalar ve Birkaç Not

1. Brienz göl turu ve Ballenberg gezisi

• Ballenberg isviçrede geleneksel ne varsa bunların sunulduğu çok özel kocaman bir açık hava müzesi. Bal arılarının nasıl bal yaptığından, dumanda etlerin nasıl pişirildiğine, at çiftliklerine kadar bir çok çeşit çiftlik evleri gezilebiliyor.

• Ballenberg büyük bir alan, girişinde veya buraya gelmeden daha önce gezi planı yapılsa iyi olabilir. Zaten girişte de bu öneriliyor. İki günlük biletler veya tek günlük bilet de satılıyor. Elinizdeki pass her ne ise indirim yapılabilir, sormak lazım.

• İnterlaken – Ost tren istasyonunda “Brienz” yazılı ve bot resimli tabela takip edilerek, hemen çıkışta iskele var, buradan bota binilebilir. Bu iskele “riverlodge”un da karşısında imiş gidince öğrendim.

• Dışarıda oturulursa rüzgarla soğuk, güneşle fazla sıcak olabiliyor.

• Göl turu sonunda Brienz’de inilerek yine iskele yanındaki otobüs durağından Ballenberg’e gidilebilir.

• Ballenberg’den Brienz’e son otobüsü kaçırmamak lazım. Bu nedenle girişte otobüs saatlerine bakmak lazım. Hatta yine brienz göl turu ile dönülmek isteniyorsa, çıkış için bot saatlerini de göz önünde bulundurmalı. Ballenberg’ün birbirinden oldukça uzak iki kapısı var. Otobüs saatlerine bakarken hangi kapıdan kalkış saatine baktığınıza dikkat edin.

• Brienz’e son otobüsü yakalamak da iyi, telaşa gerek yok aslında  Brienz’den interlaken’a güzel göl manzaraları eşliğinde giden tren de var. Yarım saatte bir kalkıyor.

• Ballenberg yağmurda zor gezilir ama yağmurlu günlerde göl turları güzel bir tercih oluyor.

• Brienz göl turu sırasında, Brienz’de değil de farklı noktalarda inilip trekking de yapılabilir. Örneğin Iseltwald’de inilip Giessbach şelalesinin tepesine yürünebiliyormuş.


2. Romantik Yolda bir kesit : Grindelwald – First – Grosse Scheidegg trekking

• Tariflere göre romantik yol aslında Meiringen hatta Andermat’ta başlıyor ve Grindelwald’e uzanıyor. Ancak biz yolun yukarı değil, aşağı eğimli olmasını tercih ettiğimizden First’ten Grosse Scheidegg’e geçmeyi tercih ettik.

• Rota Grindelwald’den başlıyor aslında. İnterlaken’den Grindelwald’e doğrudan tren de var En fazla 20 dk sürüyor. Ancak biz yarım saatte oraya ulaşmak yerine Lauterbrunnen’den dişli trene binip Kleine Schedegg üzerinden Grindelwald’e geçtik. 2 saat sürdü ama manzarası müthişti.

• Grindelwald’den First’e teleferik ile çıkılır.

• First’te inilen yerde müthiş manzaralı bir restaurant/bar var. Soluklanmak için... (Bu ülkede tüm yükseklik korkularımı çöpe atmaya çok yaklaştığımı söyleyebilirim ama yine de soluklanmak iyi geliyor :)

• First’ten grosse scheidegg’e birden çok rota var. Hangi yolun çocuk ile yürümeye daha müsait olduğunu burada soruşturunca diğer rotalara göre daha geniş yolları olan bir rota önerdiler, iyi oldu.

• Oyalanarak yürüdüğümüz halde First’ten Grosse Scheidegg’e yürümek 2 saat kadar sürdü. Yol boyunca karşımıza çıkan birkaç turist dışında hiçkimse ve hiç bir durak görmedik. Ayrıca yol yeryer artacak derecede rüzgarlı idi. Hazırlıklı gitmek lazım.

• Grosse Scheidegg’de varılan noktada sadece bir restaurant&otel var. Çorbası güzeldi.

• Grosse’tan Meiringen’e son otobüse yetişmiştik tesadüfen. Bu otobüs saatlerine daha önceden bakmakta fayda varmış 

• Grosse’tan Grindelwald’e doğrudan geri inen otobüs de var; buna da binilebilir. Ama saatlere hep dikkat etmeli.

• Romantik yolda devam etmek istediğimizden Meiringen’e geçtik. Bu turistik bir otobüs, reginal pass yarı fiyat sağlıyor sadece. (Summer isminde çılgın bir şoförü vardı ve dünyadaki nadir romantik yollardan birinde bu kadar çok güleceğim aklıma gelmezdi...)

• Meiringen’den interlaken’a trenle dönülebilir. Onca gidilen yola rağmen bir anda interlaken’da oluveriyorsunuz ya da bana öyle geldi 

First’ten Grosse’a yürürken...


3. Manlichen view point ve trekking

• Lauterbrunnen’den Wengen’e dişli trenle geçip buradan cable car ile Manlichen’e çıkılır. (Yılmazovski istanbula dönünce rüyalarında cable car bekliyordu işe gitmek için )

• Varılan istasyondan çok uzak olmayan Manlichen view point noktasına yürünür. Buradan bölgenin 3 büyük ve kutsal sayılan dağı (Eiger, Jungfrau, Mönch) ile tüm bölge çok güzel görülüyor.

• Manlichen’den farklı birçok noktaya çok rota var. Asıl hedefimiz Kleine Scheidegg’e yürümekti ama istasyondaki tabelaya göre yol kapalı olduğu için farklı bir rotaya karar verdik: Grindelwald’e doğru yürüdük. Bu rota çocuklarla yürümek için harika: hem aşağı eğimli hem de sürprizlerle dolu. Zaten yolda birkaç çocuklu aile ile de karşılaştık. Birkaç km’de bir tırmanma duvarı, geleneksel müzik aleti, dürbün gözlem kulübesi, kumlu uzun atlama bahçesi vs... ile çocukların dikkatini çeken bir yoldu.

• Rota boyunca gondolalar tepemizden geçiyordu. Biz gondolaya binebileceğimiz ilk noktaya yorgunlukla ulaşıp Grund’a gondola ile geçtik. Buradan da Grindelwald’e trenle ulaştık.

Manlichen’den:


4. Thun göl turu ve Thun keşfi

• Yağmurlu bir günde Thun göl turuna çıkılabilir.

• Thun göl turları için Interlaken west’e geçilmeli. İnterlaken – West tren istasyonunda “Thun” yazılı ve bot resimli tabela takip edilince uygun bota hemen ulaşılıyor.

• Thun güzel ve keyifli bir şehir, aare nehri kıyısında yürünebilir. Thun kalesine çıkılabilir.

• Thun’dan interlaken’a trenle dönülebilir. Bot 2 saat, tren yarım saat sürüyor.

Kaleye çıkarken lotuslu göl sürprizi sizi bekliyor:


5. Lauterbrunnen vadisi – Stechelberg – Murren – Grütshalp – Lauterbrunnen trekking

• Lauterbrunnen vadisinde Stechelberg’e doğru, şelaleler, ağaçlar eşliğinde karlı dağlara karşı düz yolda trekking yapılabilir.

• 2 – 2,5 saatin sonunda Stechelberg’e varılır. Buradan cable car ile en dik tepe olarak geçen Schiltorn’a çıkılabilir veya yürüyüş yapmak için Mürren’e çıkılabilir. Biz Mürren’i tercih ettik.

• Mürren’den Grütschalp’e yürünebilir. Bu yürüyüş aslında daha önce aşağıdan-içinden yürünen vadiyi bu defa dağların tepesinden geri yürümek oluyor. Bu yürüyüş de 2 – 2,5 saat kadar sürüyor.

• Grütshalp’ten cable car ile lauterbrunnen’e inilebiliyor.

Mürren’den (sağ alt köşede dağlara karşı tenis kortu, sol alt köşede ise muhteşem manzaralı restaurantlardan biri görülüyor ):


6. Interlaken biking

• Interlaken – Ost’ta tren istasyonundan interlaken içine doğru yürürken sağda bisiklet kiralanabilecek biryer var. Tesadüfen bulduk. Çocuk için baby sit de veriyorlar. Elektrikli bisikletler çok kolay ve rahat. (Yorgun olmama rağmen ve bisikletin daha çok yoracağından çekinmeme rağmen en keyifli günlerden biriydi...)

• Thun gölüne doğru sürülebilir. Biz doğaçlama Thun’a doğru sürdük, masmavi dağlar ile yemyeşil kırların arasında rüzgarla birlikte salındık durduk. Thun’a doğru bir yerde yol bitti, anayola çıktık ama anayoldan tırsıp bir yerden göl kenarına sızdık oradan da ormanlık bir yol bulup devam ettik (benim için feci bir parkurdu); sonunda iskeleye ulaştık. Şansımıza, yıllanmış ama hala çok bakımlı, özel bir buharlı bir vapur yanaştı ve interlaken’a gemi ile döndük. Bisikletler için ekstra 8 frank alıyorlar.

• Brienz gölü etrafında da bisiklet turu yapılabilir. Hatta o rotanın bisiklet için Thun’a göre daha uygun olduğunu bisikletleri verdikten sonra farkettik 

Bisiklet için sadece interlaken bölgesinde bile mavi yeşil harika rotalar var:


7. Schynige Platte de güneşli bir günde gezilmesi gereken güzel bir yermiş. Biz uygun hava koşulları ve zaman ayarlayamadık. Harder Kulm da trekking için önerilmekte. Ve elbette Jungfraujoch’a güneşli bir günde çıkmak... Siz mutlaka yapın kaçırmayın. Biz ise bir dahaki sefere inşallah :)


Yararlanılabilecek Linkler:

http://www.activityworkshop.net/hiking/swisshikemap.html

http://www.ciaobambino.com/ciaobambinoblog/index.php/2011/08/kid-friendly-hiking-on-childrens-adventure-trail-murren-switzerland/

http://www.alporama.ch/gv2/get/get_ov_gemeinde.asp?idBezirk=211

http://www.newlyswissed.com/?p=11298

http://www.myswitzerland.com/en/home/interests/hiking1/hike-service/swiss-hike-iphone-app.html



http://www.ersu.net/tourism/geziler/200906060613/isvicre.pdf

http://www.marcusandthaneeya.com/2010/08/excursions-on-the-jungfraubahnen-pass/

http://www.trekearth.com/

http://switzerland.isyours.com/images/rg.maps.bernese.pdf


http://www.meteoschweiz.admin.ch/web/fr/meteo/previsions_en_detail.html


http://www.swisspasses.com/railpass/swiss-regional-rail-passes/

http://www.rac.co.uk/driving-abroad/switzerland/

http://www.postbus.ch/

http://www.bfm.admin.ch/content/dam/data/migration/publikationen/willkommen/willkommen-tr.pdf


http://lauterbrunnenaccommodation.onestophoteldeals.com/


3 Nisan 2012

Yürek Gürül Gürül Akarken

duyuramıyorsan sesini

anlatamıyorsan derdini

kimseye

susmak gerek bazen...

2 Nisan 2012

Gözlerin Şafağı

Bir an var

Sade o anda yaşıyorum sevdiğim

Ne öncesinde ve ne de sonrasında değil

Ne adımla, ne bedenimle değil

Gözlerinin girdabında

kah sen, kah sevgi

kah yok olduğum o anda

yaşıyorum sevdiğim...

BEŞİNCİ ELEMENT

Çevrende ne varsa

Hava, su, toprak, ateş...

Hepsi sevmek için seni

İşlenmiş mozaik misali

tane tane...



Yüreğinde ne varsa

Hava, su, toprak, ateş

Yazıyor dostum seni

Yaşama

tane tane...

29 Mart 2012

Serenat

sen

hissettiğimsin

her hücrede

minik ve renkli ve canlı tanelerden

işlemişsin beni

mozaik gibi...



Attıkça yürek

Çınladıkça Aşk

Yankılandıkça aramızda

Her an yeniden ve yeniden ve yeniden

Yaratırsın beni...

Sen Sanatçı

Sen Sevgi...



Dokuduğun bu beden

Mozaik gibi

Divanedir her dokunuşuna, kokuna, tadına

Sarıp sarmalar seni...

Sen Sanatkarım

Sana Aşığım...


(zeugma mozaik müzesi - 25032012)

22 Mart 2012

Doğa Çıplak!

Doğa öyle çıplak

Yaşar

Güzelliği, kendiliğini...

Sanatçıyı giydirseler de

Çıplak ruhu

Yaşar

Güzelliği, kendiliğini...

15 Mart 2012

Beyaz Şiir

Uyuyakalmışım kucağında

Sabahın serin soluğu uzak

Yaşamın sesleri uzak

Sadece beyaz kucağın

Sadece beyaz ellerin

Sadece beyaz ve bedenim var...

8 Mart 2012

Yüreklerimiz

Bir minik kartanesi

ne yapabilir sevimli olmaktan başka

ama milyar tanesi

işte arındırıyor şehri uçtan uca...

2 Mart 2012

Bu sabah kar yağdı yüreğime sevgilim...

Kardır en cesur aşık

Tutar incelmiş belinden

Ve durdurur zamanı...

Tutsak saatin eli kolu bağlı

Öylece seyreder zamanı ve karı...


Kar öper saniyelerinden

Her anı ve her cananı...

Minik taneler zamana

Zaman aşka doyana dek,

Öper öper...

1 Mart 2012



Kozmostu üfleyen neyi
Yıldızlar taşıdı ulaştırdı ezgiyi...
Ürperdi Dünya
Yüklendi bulutlar
Gökten aşk ve kar yağdı...

27 Şubat 2012

Ey Şair

Kelimelerini asla ıssız bırakma
Üşür kalbinden uzak olunca...

15 Şubat 2012

IN LIFE YOU ONLY SEE WHAT YOU WANT TO SEE...

“Do you know when you are really rich?

When you have enough love to be able to give some of it to others.
When you are grateful, when you share, trust and respect.
When you show love to your fellow human beings, to nature, and to all life.”

                                                                                          Claus Mikosch – The Little Buddha

9 Şubat 2012

Yanar Sanatçı Tutuşur Eser


İçimizde uçuşur esin perileri
Yanacak yer arar pervane gibi
Kendi karar verir zamana
Ve bir anda yakar en büyük ateşi - Seni!

8 Şubat 2012

Aşk nedir...

yüzü aşka dönen gönül büyür
büyür de taşar insandan,
dağlardan, denizlerden, evrene koşar
koşar da yıldız yıldız parıldar...

yüzü güneşe dönen aşk
geçer evrenden, süzülür göklerden
katmer katmer üzerimize yağar
yağar da her gözden, her soluktan akar...

12 Ocak 2012

Hisler...

Seni duyabilirim her seste

Görebilirim bakışlarını gözlerde

Ama yoksun işte

Hayallerimce varsın

Duyular elverdiğince...

**
Bir tanecik atomun içine

Başka gözlerle bakabilseydin...

Ah bu tenin sahibinin yıldızlar,

Galaksiler olduğunu görebilseydin

Barınabilir miydin gönlüm bu evde?

***
Güzelsin güzelimsin,

Sevdiceğim hayallerimsin...

Yıldızlar başımı döndürür

Yanıp söndüklerini kanımda hissettiğimde...

10 Ocak 2012

Önermeler

Eğer Dünya Tanrının zihnindeyse
Bu minik aklım onun içinde, hepsi yekpare!
Eğer Dünya Tanrının yüreğindeyse
Bu naif kalbim onun içinde, hepsi yekpare!

Melodram

Madem yaratmışsın bizi

Büyüyeceğim hayallerimce

Değişip dönüşeceğim

Ta ki seni buluncaya kadar...


Annesini değil Dünyada

Kozmosta arayan insanoğlu imzasıyla...





Tanrı kaybetmiş

Yıldız yıldız fenerle arıyor bizleri

Hangi coşkun melodi

Ulaştırır sesimizi...

5 Ocak 2012

AKPAK

Yüklenmiş zihin

Ancak yürek doğunca ferahlar...

Gri düşünce bulutları arasından

Işık ne kadar sızabilirse o kadar...

Gün ortasına kadar sabredersen

Her yer aydınlık, her yer apak...

Erkek - Dünya - Kadın - Toprak

Bir erkek tek sefer yaratılmayı yaşar

Bir kadın yaratmayı ve yaratılmayı yaşar...

Dünya tek sefer yaratılmayı yaşar

Toprak yaratmayı ve yaratılmayı yaşar...

4 Ocak 2012

KONUŞ ÇİÇEKLERİNLE

Tanrı bir bahçıvan

İnsanoğlu renk renk çiçek

Ya o hiç konuşmuyor

Ya biz duymuyoruz

Ondan solukluğumuz...

3 Ocak 2012

Masum Bir Sabah

Hayat zor, içler acıyor

Titrek bakıyor gözlerim Dünyaya...

Gün doğuyor!

Her gün doğuyor,

Masum masum gülümsüyor...

Hangi doğuma tanık olsa bu gözler

Yeniden umutla doluyor...

2 Ocak 2012

Çığlık

Yüreklerimizde sonsuzluğun ritmi atmakta iken
Bizi Dünyaya bırakıvermişsin
Duyularımız, gücümüz kısıtlı olsa da
Taşıveresimiz geliyor dalga dalga...

Tsunamiler okyanusun coşkusudur bazen
Bazen çığlığıdır içindeki canlıların...

1 Ocak 2012

Pırıltılar

Şiirlerim
Yıldız yıldızsınız
Kendi ateşiyle yanan
Küllerinden coştukça coşan...