5 Ekim 2010

Sistem Köleleri miyiz yoksa Naif Sevgililer mi…

Bazen içimde kaynayıp taşıyor ruhum, yazıyor kalemim... “Beyaz Düşler Gezegeni” diye bir öykü yazmıştım bir ara. Bu "Yeni bir Dünya" idi... Temiz ve parlak, ışıklı ve ilham dolu bir Dünya… Herkesin güzellik ilhamları ile soluk aldığı ve bu sayede düşlediği her güzelliği anında yaratabildiği bir Dünya…

Yazı döküldü önce ve okuduktan sonra fark ettim ki, tek başına güzellik dolu olan ve acı ile ıstırap olmayan bir yaşam mümkün değil. Bu sadece insanın doğasına değil, yaşamın doğasına da ters…

Düzene uymamak ve onu degistirmeye çalışmak; daha iyisi kendi doğana uygun olanı bulmak, yüreğini keşfetmek ve onu yaşamak için çabalamak doğru ve hatta muhteşem. Fakat değişim ile erişilebilecek o en güzel ve özel nokta, başka değişle “Yeni Dünya” daim olamaz!
Yaşamın döngüsü gereği güzel olan şey önce yok olmak ve sonra yeniden güzelliğe doğru doğmak zorunda… Tek başına sonsuza kadar güzel bir Dünya, yaşamın dualite içeren zıtlığı, karşıtlar birliğini seven doğasına ters.
Dolayısıyla olumsuz şeyler yaşamak doğal, bu yaşamın bir parçası.

Buna paralel olarak, Dünyanın her anlamda bir Kış mevsimi yaşadığını hissediyorum. Kışı gittikçe daha ayaz olabilecek bir Kış yaşıyor… Yaz'ı da olacak bir Kış yaşıyor Dünya… Evet sonunda Kış Yaza dönecek ve işte o zaman adı Yeni Dünya olacak. Fakat o da sonsuza kadar sürmeyecek...

Bizler ise Kışın ortasında kalmışız. Tamamen rastlantısal olabilir. Veya yaşam, doğası gereği öğretmen olduğu için, bizlere bir seyler daha öğretmek istiyor olabilir. Veya Dünya bizi çok seviyor olabilir; bu zor döneminde yanına bizleri almış, kaderini paylaşalım, onun yükünü azaltalım diye…

Sonuçta etrafıma bakınca hissediyorum ve görüyorum ki insanlar, biz hepimiz “kapitalizmin veya sistemin kölesi olma konusunda” tek suçlu değiliz.

Dünya’nın Kışı’na ortağız.

Belki bu zor dönemde biz özellikle geldik, özellikle nüfus patlaması yaşattık;
Dünyayı sevgimizle saralım diye…

05.10.2010