Nice güzelim dostlar
“Şiir ile işim olmaz” diyorlar…
Oysa benim
Şiir peşimden koşar
Kimi zaman tenimi
Kimi zaman yüreğimi
Kanatır ve akar!
Belli ki
Herkese uymuyor
Şiirin oltası
Bir benim gibi balıkları
Tutuveriyor kancası…
26.10.2010
26 Ekim 2010
21 Ekim 2010
Davet
Ey Hayat!
Baş döndürücü yaldız kaleminden
Şiir şiir damıtılmak varken
Neden kan damlıyor gönüllerden…
Duygu ve düşünceler çarmıhında
Gerilişimiz, neden?
Ey Hayat!
Her bir can pırıltısını
Güneşe çeviren ayna olmak varken
Ürkek, naif ve kimi zaman hoyrat
Yansımalarımız neden?
Ey Hayat!
Ben damıtsam şimdi Seni…
Her dizede daha parlak,
Bahar gibi yumuşak,
Doğurur musun Şiirimizi…
Yeniden ve hemen şimdi…
21.10.2010
Baş döndürücü yaldız kaleminden
Şiir şiir damıtılmak varken
Neden kan damlıyor gönüllerden…
Duygu ve düşünceler çarmıhında
Gerilişimiz, neden?
Ey Hayat!
Her bir can pırıltısını
Güneşe çeviren ayna olmak varken
Ürkek, naif ve kimi zaman hoyrat
Yansımalarımız neden?
Ey Hayat!
Ben damıtsam şimdi Seni…
Her dizede daha parlak,
Bahar gibi yumuşak,
Doğurur musun Şiirimizi…
Yeniden ve hemen şimdi…
21.10.2010
6 Ekim 2010
Buddha’nın Sızısı
Buddha,
Izdırabını duydu Dünyanın,
Ama kulaklarında değil asla:
Teninde…
Kanında…
Canında duydu,
Her bir insanı ve acısını…
Yaşayamadı, çözüm aradı;
Birine değil,
HER BİRİNE ilaç aradı!
Ve sonunda
Gözünde bir damla yaş,
Izdırabın yaşamın bir parçası olduğunu anladı…
Sonra buldu
Herkes icin çözüm yolunu:
Herkes icin çözüm yolunu:
Çekilivermek gerekiyordu
“Kendi Yürek Sığınağına”…
***
Böylece,
Buddha’nın öğrencilerinin de
Herkes gibi
Savaşın ortasında kanadı bedeni,
Dostun bir sözüyle kırıldı kalbi…
Fakat her biri
Sığınmayı bildi “Kendi Yürek Sığınağına”:
Hiçbir afetin sarsamadığı
Bilinci her an kucaklamaya hazır “Gerçeklik Sığınağına”…
***
Durum bu iken
21.yüzyıl insanı
Buddha’yı yüzündeki
Huzurlu gülümseme ile tanıyor
Buddha icin
‘Dünyanın en rahat adamı’ diyor…
Kemikleri sızlamaz mı…
Buddha’yı yüzündeki
Huzurlu gülümseme ile tanıyor
Buddha icin
‘Dünyanın en rahat adamı’ diyor…
Kemikleri sızlamaz mı…
***
Gerçek SIĞINAK
Su kristali misali saydamsın,
Ve naif
Arındırıcısın
Ve sade…
Var isem içimdesin
Yok isem her yerdesin, her şeysin.
06.10.2010 (Hermenn Hesse'ye ve Siddhartha'ya selam olsun)
5 Ekim 2010
Sistem Köleleri miyiz yoksa Naif Sevgililer mi…
Bazen içimde kaynayıp taşıyor ruhum, yazıyor kalemim... “Beyaz Düşler Gezegeni” diye bir öykü yazmıştım bir ara. Bu "Yeni bir Dünya" idi... Temiz ve parlak, ışıklı ve ilham dolu bir Dünya… Herkesin güzellik ilhamları ile soluk aldığı ve bu sayede düşlediği her güzelliği anında yaratabildiği bir Dünya…
Yazı döküldü önce ve okuduktan sonra fark ettim ki, tek başına güzellik dolu olan ve acı ile ıstırap olmayan bir yaşam mümkün değil. Bu sadece insanın doğasına değil, yaşamın doğasına da ters…
Düzene uymamak ve onu degistirmeye çalışmak; daha iyisi kendi doğana uygun olanı bulmak, yüreğini keşfetmek ve onu yaşamak için çabalamak doğru ve hatta muhteşem. Fakat değişim ile erişilebilecek o en güzel ve özel nokta, başka değişle “Yeni Dünya” daim olamaz!
Yaşamın döngüsü gereği güzel olan şey önce yok olmak ve sonra yeniden güzelliğe doğru doğmak zorunda… Tek başına sonsuza kadar güzel bir Dünya, yaşamın dualite içeren zıtlığı, karşıtlar birliğini seven doğasına ters.
Dolayısıyla olumsuz şeyler yaşamak doğal, bu yaşamın bir parçası.
Buna paralel olarak, Dünyanın her anlamda bir Kış mevsimi yaşadığını hissediyorum. Kışı gittikçe daha ayaz olabilecek bir Kış yaşıyor… Yaz'ı da olacak bir Kış yaşıyor Dünya… Evet sonunda Kış Yaza dönecek ve işte o zaman adı Yeni Dünya olacak. Fakat o da sonsuza kadar sürmeyecek...
Bizler ise Kışın ortasında kalmışız. Tamamen rastlantısal olabilir. Veya yaşam, doğası gereği öğretmen olduğu için, bizlere bir seyler daha öğretmek istiyor olabilir. Veya Dünya bizi çok seviyor olabilir; bu zor döneminde yanına bizleri almış, kaderini paylaşalım, onun yükünü azaltalım diye…
Sonuçta etrafıma bakınca hissediyorum ve görüyorum ki insanlar, biz hepimiz “kapitalizmin veya sistemin kölesi olma konusunda” tek suçlu değiliz.
Dünya’nın Kışı’na ortağız.
Belki bu zor dönemde biz özellikle geldik, özellikle nüfus patlaması yaşattık;
Dünyayı sevgimizle saralım diye…
05.10.2010
Yazı döküldü önce ve okuduktan sonra fark ettim ki, tek başına güzellik dolu olan ve acı ile ıstırap olmayan bir yaşam mümkün değil. Bu sadece insanın doğasına değil, yaşamın doğasına da ters…
Düzene uymamak ve onu degistirmeye çalışmak; daha iyisi kendi doğana uygun olanı bulmak, yüreğini keşfetmek ve onu yaşamak için çabalamak doğru ve hatta muhteşem. Fakat değişim ile erişilebilecek o en güzel ve özel nokta, başka değişle “Yeni Dünya” daim olamaz!
Yaşamın döngüsü gereği güzel olan şey önce yok olmak ve sonra yeniden güzelliğe doğru doğmak zorunda… Tek başına sonsuza kadar güzel bir Dünya, yaşamın dualite içeren zıtlığı, karşıtlar birliğini seven doğasına ters.
Dolayısıyla olumsuz şeyler yaşamak doğal, bu yaşamın bir parçası.
Buna paralel olarak, Dünyanın her anlamda bir Kış mevsimi yaşadığını hissediyorum. Kışı gittikçe daha ayaz olabilecek bir Kış yaşıyor… Yaz'ı da olacak bir Kış yaşıyor Dünya… Evet sonunda Kış Yaza dönecek ve işte o zaman adı Yeni Dünya olacak. Fakat o da sonsuza kadar sürmeyecek...
Bizler ise Kışın ortasında kalmışız. Tamamen rastlantısal olabilir. Veya yaşam, doğası gereği öğretmen olduğu için, bizlere bir seyler daha öğretmek istiyor olabilir. Veya Dünya bizi çok seviyor olabilir; bu zor döneminde yanına bizleri almış, kaderini paylaşalım, onun yükünü azaltalım diye…
Sonuçta etrafıma bakınca hissediyorum ve görüyorum ki insanlar, biz hepimiz “kapitalizmin veya sistemin kölesi olma konusunda” tek suçlu değiliz.
Dünya’nın Kışı’na ortağız.
Belki bu zor dönemde biz özellikle geldik, özellikle nüfus patlaması yaşattık;
Dünyayı sevgimizle saralım diye…
05.10.2010
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

