13 Nisan 2010

"Bilen Söylemez, Söyleyen Bilmez"

“Bilen Söylemez, Söyleyen Bilmez…” Lao Tzu


Usulca iniyor ve ardından yükseliveriyor kanatları.

Kanatlarından uzanan her bir tüyün ucunda yanıp sönen ışıltılar var.

Gece vakti kopkoyu lacivert denizin üzerinde parıldayan yakamozlar gibi, ama çok daha ufak ışıltılar bunlar ve çok daha hızlı yanıp sönüveriyor sonra tekrar tutuşuveriyorlar.

Koyu lacivert bu mekanda sadece O Kuş var.

Kuşun sanki hiçbir rengi yok ve aynı zamanda tüm renkleri taşıyor; beyaz gibi ama beyaz değil.

İmajını her hatırladığımda Güzelliği ile içimi ürperterek coşturan bir kozmik kuş bu! Şaha kalkmış bir tüyünün ucunda, görkemli sadeliğiyle parıldayan ışığın içine giriveriyorum ansızın.

Bu minik ışıltıda, koca bir yaşam var! Bir an yanıp bir an sonra sönüveren bu ufacık ışıltıda, koca bir yaşam var! Sanki benim yaşamımı ve herhangi bir varlığın yaşamını temsil ediyor her bir ışıltı.

Yaşam gibi; bir an VAR’lar, bir an sonra YOK oluyorlar.

Biz uzun bir yaşam yaşadığımızı ‘sanıyoruz’. Ancak bu tamamen göreceli bir uzunluk: Bir minik atomun içine giriverdiğimizde bir parçacığın çekirdeğin çapını dolanması bize göre çok kısacık vakit alsa da (saniyenin milyonda biri - Fritjof Capra/Fiziğin Tao'su), o zamanın o minik parçacık için koca bir yaşamı temsil etmesi gibi!

Bize koca görünen bir yaşam süresi de aynen böyle, var yok arası: bir yanıp bir sönen notalar gibi, ışıltılar gibi yaşamlarımız…

Sonunda, O güzelim kuşun kanat çırpışından başka bir gerçek kalmıyor ortada…

Bu bilinçle yaşama bakınca “bütünüyle şiirsel ama aslında gerçeğin ta kendisi” olduğunu hissettiğim bir anın ortasında kalıveriyorum, işte bu anın ismine ‘yaşam’ diyebiliyorum.

***

‘Koca’ bir ömrün belki de sonlarına yaklaşan anneannemle baş başa kaldığımızda bana: “Otururken kendimi her şeyi yapabilecek kadar genç hissediyorum; kalkınca diz ağrılarım bana yaşlandığımı hatırlatıyor. Ben bu ömür nasıl geçti anlamıyorum, kızım!” dediğinde “Anneannecim yaşam denen şeyin anlamı zamanın da, mekanın da dışında – aklın algılayamayacağı bir noktada…” diyemiyorum tabii, kadıncağız torununun delirdiğini düşünüp üzülmesin sonra diye gülümsüyorum, yanağını okşuyorum usulca…

9 Nisan 2010

SÖZ

Sözcükler
Yürekten taşanı
Söze dökmeye çabalar…

Sözcükler,
Yürekten taşıp
Yüreğe yakın olanı arar.

İstanbul Şiiri

Koyu mürekkep olup

Boğaza dökülüyor gece

Ve usul usul yazıyor şiirini

Göklerin, gecenin, şehrin…


Gece güne dönünce

Işıl ışıl uyanıyor marmaranın denizi

Parıl parıl kabarıyor soluğu göklere

Bu defa şehir,

Kendi şiirini ufka nakşediyor…

Yeni Çağın Bebeği

Bebeğim,

İki büklüm oluyor içimde,

Sığınıyor kendi bedenine…

Çocuğum,

Çömelip dizlerini çekiyor iyice,

Sarılıyor kuytuda kendine…

Yeniçağda

“Herkes bencil” diyorlar

Kim bilir içimizdeki bebek ve çocuklar

Belki kendiliğine ihtiyaç duyuyorlar:

Kendiliğine, kendi gönlüne, yüreğine…